28 Mayıs 2016 Cumartesi

Can



Genco Erkal katkılarıyla uyarlanan oyun Kemal Kocatürk tarafından sahnelenmektedir. Önemli şairleri yakından tanıma fırsatı yakaladığımız bu tür oyunlar benim için her zaman farklı bir noktadadır. Şiir ile tiyatronun bir araya geldiği güzel, keyifli bir zaman geçirmek için gitmenizi öneririm.

Oynayan ve Yöneten;

Kemal Kocatürk…

27 Mayıs 2016 Cuma

Ölüme Yakın & Orhan Veli



akşamüstüne doğru, kış vakti;
bir hasta odasının penceresinde;
yalnız bende değil yalnızlık hali;
deniz de karanlık, gökyüzü de;
bir acaip, kuşların hali.

bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-akşamüstüne doğru, kış vakti-
benim de sevdalar geçti başımdan.
söhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
zamanla anlıyor insan dünyayı.

ölürüz diye üzülüyoruz?
ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
kötülükten gayrı?

ölünce kirlerimizden temizlenir,
ölünce biz de iyi adam oluruz;
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
hepsini unuturuz.

22 Mayıs 2016 Pazar

İki Kişi Gibi & Metin Altıok



soyunun mutlaka son temsilcisiydi,
zaman zaman aynaya bakan hüzünle.
tuğralı alnıyla eski bir berat gibi
avunan solgun yüzüyle.
geçmişe tahta kapılardan geçerdi
kuş tokmaklı, asma kilitli.

onunla iki kişiydik
daha doğrusu bana öyle gelirdi.
tam olarak bilmiyorum
ilk ne zaman seslendi.
sanırım bir akşam durup duruken
apansız çağırdı beni.

-hey ahbap; niye düştün yollara,
kaçılacak yer yok ki!

-olmasın ne çıkar,
yoruyorum ya peşimdekini.

muhacirlik günlerinden kalma
sanki yetim biriydi,
oluruna bırakmış her şeyi.
kararsız ve tedirgin
boğazımda rastlantıyla
isimsiz bir ot gibi bitiverdi.

bazen karıştırırdım
onunla kendi sesimi.
susar yeniden başlardım söze
çünkü yüzüme uygun değildi.
ama o kurnaz ve çocukça biraz da
hep benim sesime gizlenirdi.

bir ses ki için için
diplerde derinlerde şimdi.
bekliyor sırasını sabırla,
seçerek sözcüklerini.
çıkmak için gün ışığına
hazırlıyor konuşmaya kendini.

-hey ahbap; bu acı var ya,
kuş olsan kaçırmaz seni.

-öyleyse biri eski yazıyla
sağdan sola yazsın beni.

onunla bir kişiydik, iki kişi gibi.
benden ona, ondan bana
ince bir kanalla geçilirdi.
biledi paslı direncimi
umutsuzlukla
ve beni hiç terk etmedi.

17 Mayıs 2016 Salı

Parkta Güzel Bir Gün





Çalıştığım ofisin Kadıköy’de olduğu günlerden bir gün mesai sonrası hem günün yorgunluğunu atmak hem de kafamı kurcalayan şeylerden uzaklaşmak için Moda Sahnesi’ne gidip herhangi bir oyun seçip izlemek istedim. Afişiyle dikkatimi çeken Parkta Güzel Bir Gün oyununu seçtim. Mert Fırat’ın oyunculuğunu beğendiğim için güzel bir oyundur diye düşündüm. Düşündüğüm gibi oldu ve oyun esnasında ve sonrasında üzerimdeki etkisini hissedebiliyordum. Keyifle izlediğim ve kahkahalar attığım bir oyun sonrası istediğim gibi iç dünyamdan bir süreliğine çıktım ve çevreme gülücükler saçarak pozitif enerji yaydım. Gülmek istiyorsanız tavsiye edebileceğim bir oyundur Parkta Güzel Bir Gün.

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Suskun & Ahmed Arif



sus, kimseler duymasın.
duymasın ölürüm ha...
aydım yarı gecede
yeşil bir yağmur sonra...
yağıyor yeşil...

en uzak, o adsız ve kimselersiz,
o yitik yıldızda duyuyor musun?
bir stradivarius inler kendi kendine,
yayı, reçinesi, köprüsü yeşil...
önce bendim diyor ve sonra benim...
ölümsüz, güzel ve çetin...
ezgisidir dolaşan bütün evreni,
bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları...
canımı, tüylerimi sarmada şimdi
kendi rüzgarıyla vurgun...
sarıyor yeşil...

rüya, bütün çektigimiz...
rüya kahrım, rüya zindan...
nasıl da yılları buldu,
bir misra boyu maceram...
bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
bilmezler nasıl sevdik,
iki yitik hasret,
iki parça can...
çatladı yüreği çakmaktaşının,
ağlıyor gök kuşaklarının serinliğinde
çağlardır boğulmuş bir su...
ağlıyor yeşil...

yivlerinde yeşil güller fışkırmış,
susmuş bütün namlular...
susmuş dağ,
susmuş deniz...
dünya mışıl-mışıl,
uykular derin,
yılan su getirir yavru serçeye,
kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş,
memeleri bereketli ve serin...
sağıyor yeşil...

aydım yarı gecede,
neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,
ve sezarsa, bir ad, yıkıntılarda...
ama hançer taşı sanki
koca kartaca!
hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
bak nasıl alıyor, yigit,
binlerce yıl da sonra
alıyor yesil...

vurur dağın doruğundan
atmacamın çalkara,
yalın gölgesi...
kuş vurmaz, tavşan almaz,
ama aç, azgın
köpekbalıklarıydı parçaladığı
bak, tiber saygılı, suskun...
bak nilüfer dizisi zinciri...
bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
ve ilk gerillası spartakus'un...
susuyor yeşil...

sus, kimseler duymasın,
duymasın, ölürüm ha...
aymışam yarı gece,
seni bulmuşam sonra...
seni, kaburgamın altın parçası...
seni, dişlerinde elma kokusu...
bir daha hangi ana doğurur bizi?

ruhum...
mısra çekiyorum, haberin olsun...
çarşıların en küçük meyhanesi bu,
saçları yüzümde kardeş, çocuksu...
derimizin altında o ölüm namussuzu...
ve ahmed'in işi ilk rast gidiyor...
ilktir dost elinin hançersizliği...
ağlıyor yeşil...

15 Mayıs 2016 Pazar

Özlü Sözler # 40


Hiçbir varlık, hatta en sevileni ve sevgimize en iyi karşılık vereni bile, hiçbir zaman bizim değildir.  

Albert Camus