30 Kasım 2015 Pazartesi

Bir Savaş ve Sonrasında Değişen Hayatlar





İnsanlık tarihinde acı dolu hikayelere neden olan, dünya düzenini değiştiren ve yeni dengelerin oluşmasına neden olan iki büyük savaş yaşanmıştır. Çocuk-genç-yaşlı fark etmeksizin masum insanlar ölmüş, insanlar yaşadıkları, kendilerini var olduğu topraklardan sürülmüş ve geleceğe dair acı ve hatırlanması istenmeyecek hikayeler ve izler bırakmıştır.  

Birinci Dünya Savaşı dünya üzerinde yaşayan herkesi etkilemiş olsa da özellikle İkinci dünya Savaşı daha çok yıpratıcı, daha çok acı hikayeye sahne olan ve içinde bulunulan dünya düzeninde değişiklikler yaşanmıştır. Tüm dünyayı etkileyen bu savaş sonrası güç dengelerini değiştirmesiyle kartlar yeniden dağıltılmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’na sahne olan Avrupa’da tüm ülkeler bu savaştan etkilenmiş ve savaşın neden olduğu yıkımları ve felaketleri yaşamıştır. Savaş sonrası ortaya çıkan görüntüye bakıldığında Avrupa ülkelerinin savaşın neden olduğu sorunlarla mücadele etmesi ve yaralarını sarmaya çalışması Avrupa’da bir boşluk olduğu görüldü. O bölgedeki ülkelerin güçlerini kaybetmesi ve önceliklerini sorunlarına vermesi bir yönetim boşluğunu doğurdu ve bu durum o bölgeye hakim olmak isteyen, istedikleri gibi bir coğrafya yaratmak isteyenlerin kendisini göstermesine neden oldu.

Savaştan dolayı harap halde olan o bölgeye hem yönetim hem de düşünsel olarak hakim olmak isteyen iki devlet vardı. Amerika ve SSCB… İkinci Dünya Savaşı sonrası değişen dünya güç denegeleri sonrasında bu iki ülke güçlü konuma geldi ve savaşı bir fırsata çevirmek isteyen bu iki ülke o bölgeye hakim olmak adına soğuk savaş adı verilen o mücadeleyi başlatmış oldular.

Savaş sonrası oluşturulmaya çalışılan yeni güç dengesinde daha çok söz sahibi olmaya çalışan Amerika ve SSCB kendi ideolojilerini o bölgedeki ülkelere benimsetme yolunda bazı adımlar atmaya başladılar ama o bölgeye hakim olmaya başlayan ülke SSCB oldu.  Savaşın o dramını, acısını yaşayan, ekonomik açıdan büyük darbe yiyen devletlerin üst yönetiminde söz sahibi olmaya başlayan SSCB o bölgedeki ülkelerin yönetimine kendi ideolojisine yakın, o ideolojiyi benimseyen politika adamlarını getirerek hakimiyet kurmaya başladı. Macaristan da bu ülkelerden biriydi.



SSCB Avrupa’da hakimiyet alanını genişleterek ideolojisini yayma konusunda adım adım ilerlerken o bölge için tarihi değiştiren adımların başlangıcı olarak görülen bir olay olmuştur. 1953 yılında SSCB lideri Stalin’in ölmesiyle o güne kadar yürütülen politikalarda biraz olsun yumuşama yaşanmıştır. Stalin döneminde bazı değişiklikler yapılarak uygulanan baskı biraz hafifletilmiştir. Bu politika değişikliği baskıdan şikayetçi olan ve artık bu baskıyı kabullenmek istemeyenlerin sesinin daha çok çıkmasını sağladı.

Savaş sırasında ve sonrasında dramlar, felaketleri en ağır şekilde hisseden ve toparlamaya çalışan halk, bir de savaş sonrasında soğuk savaşın getirdiği baskıları kaldıramayacak duruma gelmişti ve artık yeter düşüncesiyle halk bir araya gelmeye, sesini çıkarmaya ve örgütlenmeye başlamıştı.

Rejime karşı halkın bir araya gelerek mücadele vermesi ve örgütlenmesi giderek artmaya başlamıştı. Tek istedikleri rejimin neden olduğu baskının kalkması ve özgürce düşüncelerini söyleyebileceği ve istedikleri bir hayatın temellerini atmaktı. 1956 yılında Macaristan’da öğrenciler rejime karşı bir örgüt kurarak çalışmalarını bu örgüt üzerinden yürütmeye başladılar. Macar Öğrenci Birliği adı verilen bu örgüte kısa süre içinde ülkedeki diğer öğrenci birlikleri de bu örgüte katılarak bir araya geldiler ve güçlü bir şekilde çalışmalarını sürdürdüler.

Macar Öğrenci Birliği altında örgütlenen öğrenciler ve halk rejime karşı neler istediklerini özetleyen bir bildiri yayınladılar ve bildiri sonrası mücadelelerinin arkasında ne kadar sağlam durduklarını gösterdiler. Bildiriden birkaç gün sonra 23 Ekim’de halkın katılımıyla büyük bir yürüyüş gerçekleştirildi ve rejime karşı özgürlüklerini bir kez daha haykırdılar. Halkın bu mücadelesi karşısında daha fazla duramayan SSCB kuvvetleri Macaristan’dan çekildi ve Macar halkı özgürlükleri yolunda önemli bir adım atmış olmanın verdiği mutlulukla gelecekleri inşaa etmeye başladılar.



Macaristan 1956 yılında özgürlüğü için mücadele ettiği sıralarda Macaristan Su topu Takımı 1956 Olimpiyatı için Avustralya’ya gitmişti. Macaristaan’da halkın ayaklanmasıyla başlayan o dönemde SSCB ayaklanmayı bastırmak için silahlarını kullandığı sıralarda olimpiyatta su topu yarı finalinde Macaristan ile SSCB karşı karşıya geldi. 

Devrimi gerçekleştiren Macaristan ile rejim sahibi SSCB bu kez de olimpiyatta mücadele edeceklerdi ve hiç kuşkusuz bu savaşın izlerini, etkisini bu maçta hissedilecekti. Maç sade bir yarı final maçı olmaktan daha çok şeyi ifade eder olmuştu. Bir halkın özgürlüğü, özgürlük için verdikleri mücadele söz konusuydu. Bu durum maça fazlasıyla yansıdı ve oldukça gergin ve tarihteki yerini alan bir maç oldu.

Maçta Macaristan’ın 4-0 lık üstünlüğü olduğu dakikalarda Macar sporcu Ervin Zador ile Sovyet sporcu Valentin Prokopov arasında bir tartışma yaşandı ve Prokopov Zador’a kan akmasına neden olacak sertlikte bir yumruk attı. Akan kan sonucunda havuzda kırmızı rengin görünmesiyle birlikte maç tamamlanamamış ve sonrasında maç Macaristan lehine 4-0 tescillenmiştir.

Yani Macaristan özgürlüklerinin kazanmasının ardından olimpiyatta SSCB karşısında bir kez daha galip geldiler ve bir kez daha biz özgür bir milletiz dediler.

Bu kanlı maçtan sonra Macar sporcu Ervin Zador ülkesine dönmek yerine Amerika’ya gitmeyi seçti ve orada hayatı sürdürmek istedi. Ervin Zador Amerika’ya giderek sadece kendi hayatını değiştirmedi. Yıllar sonra büyük bir sporcu olarak anılacak olan bir adamın hayatını da değiştirdi. 



Ervin Zador tecrübelerini aktardığı, iyi bir sporcu olması için çalıştırdığı, hayatını değiştirdi o adam Mark Spitz idi. Ervin Zador Amerika’ya gittiği sırada altı yaşında olan Mark Spitz on altı yıl sonra olimpiyatta 7 altın madalya almakla kalmadı yarıştığı her dalda dünya rekorlarını geliştirdi. 1972 olimpiyatına damga vuran 22 yaşındaki Mark Spitz tarihe yüzme dalında bir efsane olarak geçmiş oldu.

İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması, Avrupa ülkelerinin güç kaybı yaşaması, Amerika ve SSCB’nin güç savaşı, SSCB’nin Avrupa ülkeleri üzerinde hakimiyetini kurması, Stalin’in ölmesi, ölüm sonrası Macaristan üzerindeki baskının hafiflemesi, Macar halkının mücadele ederek özgürlüğünü kazanması, Macaristan ve SSCB arasındaki gerginliğin olimpiyattaki su topu maçına yansıması, Prokopov’un Zador’u yumruklaması, tüm bu yaşananlardan sonra Zador’un Amerika’ya gitmesi, Zador ile Mark Spitz’in yollarının kesişmesi ve sonrasında 1972 olimpiyatında Mark Spitz’in 7 altın madalyası ve 7 dünya rekoru…

Hayatta her bir olay sonrasında iz bırakarak başka olayları tetikliyor ve tarihin başka bir yöne gitmesine neden olabiliyor. Mark Spitz belki yine iyi bir sporcu olacaktı ve o madalyaları yine alacaktı. Bilemeyiz elbette ama kuşkusuz Mark Spitz’in bu başarısında Ervin Zador’un etkisi çok büyüktür.

Spor böyle hikayelerle güzel…
Bu arada şunu  eklemeyi unutmayalım. 1956 olimpiyatında oynanan Macaristan –SSCB maçı 2006 yılında Colin K. Gray tarafından sinemaya aktarılmıştır. O dönemi, o dönemin o maça olan etkisini daha iyi anlayabilmeniz için Freedom’s Fury filmini izlemenizi öneririm.

29 Kasım 2015 Pazar

Her Şeyi Birden İstemek & Attila İlhan



o kitabı da okudum bitirdim
hani o genç kızın beni unuttuğu
bir ara fena halde fikrindeydim
dudağıdaki nem gözündeki buğu
durmadan hayal değiştiriyorduk
çetrefil bir hayat herkesin koktuğu
kaderlerimiz kalındı sevinçlerimiz çabuk
yaşamadan dağılıyor yarısından coğu
erteleyip durduk suç ortaklığımızı
asıl mutluluğun içinde bulunduğu
bazı ben yanlıştım o yanlıştı bazı
çünkü gecikmenin ağır yorgunluğu
yanıldığımız her şeyi birden istemekti
isteği gerçekleştirmez isteğin yoğunluğu
ihtiyaç başka bir boyuta geçmekti
devreden çıkarıp gereksiz sorumluluğu
tekrar loş yalnızlıkların en dibindeyim
sararmış yaprakların usulca savrulduğu
köprüler yıkıldı artık kendimleyim
parmak uçlarımda ölümün soğukluğu

28 Kasım 2015 Cumartesi

Özlü Sözler # 4


Bir tek insanın bile bize iyi ki varsın demesi, var olduğumuz için mutlu olmamızı sağlar. 

Can Yücel

26 Kasım 2015 Perşembe

İnsanları Kandırmak...



 

"İnsanları kandırmak, kandırıldığına inandırmaktan daha kolaydır."


Oscar Wilde


Geçen gün büyük usta Kemal Sunal’ın “Üçkağıtçı” filmini izlerken bu söz aklıma geldi. Filmde Rıfkı (Kemal Sunal) yağmur duasına çıkan köylüye yağmurun yağmayacağını söyler ve peşinden gittikleri hocanın kendilerini kandırdığını ve onun yalancı olduğu söyler. Ama köylüler Rıfkı’ya  sözlerine dikkat et çarpılırsın anlamına gelen şeyler söyler. Filmin devamında Rıfkı rahatsızlığı nedeniyle yağmurun ne zaman yağacağını bilir ve bir de yerde duran oyuncak yılan sayesinde hasta bir insanı iyileşmesine vesile olur. Bu iki olayı gören köylü bu sefer Rıfkı’nın peşinden gider ermiş insan diye.

İnsanlığı en güzel filmlerle bize anlatan Kemal Sunal, insanların koşulsuz inanma hallerini en açık şekilde bizlere göstermiştir. Bir insanı kandırıldığına ikna etmek, bak aslında bu olay böyle  diyerek düşüncesini değiştirmek günler, aylar, yıllar alır belki, hatta bunu söyledn diye sana tavır alır, seni düşman olarak görür ama bir insanı söylediğin bir söze, yaptığın bir şeye inandırmak çok kolaydır.  İnandırmak için yapman gereken şey kendinin de inandığını gösterebilmektir. Bunu başardığın an insanlar o yalanın peşinden gitmeyi tercih edecektir.


25 Kasım 2015 Çarşamba

Kaç Zamandan & Didem Madak



Bu akşam ruhuma uygun, mavi
Taftadan bir tuvalet giydim, Ayla Abla
Sen de artık bir irmik helvası yaparsın
İrmikler pembeleşince
(Sen de pembeleşirsin)
İrmikler tane tane olunca
(Sen de dağılırsın köşe bucağa)

Anlatacaklarını en rüküş kalbinle
Anlat Ayla Abla
Ben de göğsüme kırmızı bir gül takarım.
Kaç zamandan beri saate bakıp bakıp
Saçlarını tarıyorsun
Kaç zamandır şu hayata
Bir oldu bitti gözüyle bakıyorsun.
Sanki aynalar sarkıyor
Bu kış yine gözlerinden
Artık eve meyve de almıyorsun
Pembe kristal bir likör takımı gibi
Altı kadehinden birini hep boş tutuyorsun
Sen sanki bir denizin dibinde
Bir balıkla öpüşüyorsun ayla abla.
Hep bir mucizenin alt katında yaşıyorsun.

Keşke yağmura biraz daha yakın dursan
Kedilerin gıdılarına dokunsan
Keşke biraz illegal olsan Ayla Abla.

Hayatıma kahkül kessem, cinayetler işlesem
Bana yakışır mı Ayla Abla?