İnsanlık tarihinde acı dolu hikayelere neden olan, dünya
düzenini değiştiren ve yeni dengelerin oluşmasına neden olan iki büyük savaş
yaşanmıştır. Çocuk-genç-yaşlı fark etmeksizin masum insanlar ölmüş, insanlar
yaşadıkları, kendilerini var olduğu topraklardan sürülmüş ve geleceğe dair acı
ve hatırlanması istenmeyecek hikayeler ve izler bırakmıştır.
Birinci Dünya Savaşı dünya üzerinde yaşayan herkesi etkilemiş
olsa da özellikle İkinci dünya Savaşı daha çok yıpratıcı, daha çok acı hikayeye
sahne olan ve içinde bulunulan dünya düzeninde değişiklikler yaşanmıştır. Tüm
dünyayı etkileyen bu savaş sonrası güç dengelerini değiştirmesiyle kartlar
yeniden dağıltılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’na sahne olan Avrupa’da tüm ülkeler bu
savaştan etkilenmiş ve savaşın neden olduğu yıkımları ve felaketleri
yaşamıştır. Savaş sonrası ortaya çıkan görüntüye bakıldığında Avrupa
ülkelerinin savaşın neden olduğu sorunlarla mücadele etmesi ve yaralarını
sarmaya çalışması Avrupa’da bir boşluk olduğu görüldü. O bölgedeki ülkelerin
güçlerini kaybetmesi ve önceliklerini sorunlarına vermesi bir yönetim boşluğunu
doğurdu ve bu durum o bölgeye hakim olmak isteyen, istedikleri gibi bir
coğrafya yaratmak isteyenlerin kendisini göstermesine neden oldu.
Savaştan dolayı harap halde olan o bölgeye hem yönetim hem de
düşünsel olarak hakim olmak isteyen iki devlet vardı. Amerika ve SSCB… İkinci
Dünya Savaşı sonrası değişen dünya güç denegeleri sonrasında bu iki ülke güçlü
konuma geldi ve savaşı bir fırsata çevirmek isteyen bu iki ülke o bölgeye hakim
olmak adına soğuk savaş adı verilen o mücadeleyi başlatmış oldular.
Savaş sonrası oluşturulmaya çalışılan yeni güç dengesinde daha
çok söz sahibi olmaya çalışan Amerika ve SSCB kendi ideolojilerini o bölgedeki
ülkelere benimsetme yolunda bazı adımlar atmaya başladılar ama o bölgeye hakim
olmaya başlayan ülke SSCB oldu. Savaşın
o dramını, acısını yaşayan, ekonomik açıdan büyük darbe yiyen devletlerin üst
yönetiminde söz sahibi olmaya başlayan SSCB o bölgedeki ülkelerin yönetimine
kendi ideolojisine yakın, o ideolojiyi benimseyen politika adamlarını getirerek
hakimiyet kurmaya başladı. Macaristan da bu ülkelerden biriydi.
SSCB Avrupa’da hakimiyet alanını genişleterek ideolojisini yayma
konusunda adım adım ilerlerken o bölge için tarihi değiştiren adımların
başlangıcı olarak görülen bir olay olmuştur. 1953 yılında SSCB lideri Stalin’in
ölmesiyle o güne kadar yürütülen politikalarda biraz olsun yumuşama
yaşanmıştır. Stalin döneminde bazı değişiklikler yapılarak uygulanan baskı
biraz hafifletilmiştir. Bu politika değişikliği baskıdan şikayetçi olan ve
artık bu baskıyı kabullenmek istemeyenlerin sesinin daha çok çıkmasını sağladı.
Savaş sırasında ve sonrasında dramlar, felaketleri en ağır
şekilde hisseden ve toparlamaya çalışan halk, bir de savaş sonrasında soğuk
savaşın getirdiği baskıları kaldıramayacak duruma gelmişti ve artık yeter
düşüncesiyle halk bir araya gelmeye, sesini çıkarmaya ve örgütlenmeye
başlamıştı.
Rejime karşı halkın bir araya gelerek mücadele vermesi ve
örgütlenmesi giderek artmaya başlamıştı. Tek istedikleri rejimin neden olduğu
baskının kalkması ve özgürce düşüncelerini söyleyebileceği ve istedikleri bir
hayatın temellerini atmaktı. 1956 yılında Macaristan’da öğrenciler rejime karşı
bir örgüt kurarak çalışmalarını bu örgüt üzerinden yürütmeye başladılar. Macar
Öğrenci Birliği adı verilen bu örgüte kısa süre içinde ülkedeki diğer öğrenci
birlikleri de bu örgüte katılarak bir araya geldiler ve güçlü bir şekilde
çalışmalarını sürdürdüler.
Macar Öğrenci Birliği altında örgütlenen öğrenciler ve halk
rejime karşı neler istediklerini özetleyen bir bildiri yayınladılar ve bildiri
sonrası mücadelelerinin arkasında ne kadar sağlam durduklarını gösterdiler.
Bildiriden birkaç gün sonra 23 Ekim’de halkın katılımıyla büyük bir yürüyüş
gerçekleştirildi ve rejime karşı özgürlüklerini bir kez daha haykırdılar.
Halkın bu mücadelesi karşısında daha fazla duramayan SSCB kuvvetleri
Macaristan’dan çekildi ve Macar halkı özgürlükleri yolunda önemli bir adım
atmış olmanın verdiği mutlulukla gelecekleri inşaa etmeye başladılar.
Macaristan 1956 yılında özgürlüğü için mücadele ettiği sıralarda
Macaristan Su topu Takımı 1956 Olimpiyatı için Avustralya’ya gitmişti.
Macaristaan’da halkın ayaklanmasıyla başlayan o dönemde SSCB ayaklanmayı
bastırmak için silahlarını kullandığı sıralarda olimpiyatta su topu yarı
finalinde Macaristan ile SSCB karşı karşıya geldi.
Devrimi gerçekleştiren Macaristan ile rejim sahibi SSCB bu kez
de olimpiyatta mücadele edeceklerdi ve hiç kuşkusuz bu savaşın izlerini,
etkisini bu maçta hissedilecekti. Maç sade bir yarı final maçı olmaktan daha
çok şeyi ifade eder olmuştu. Bir halkın özgürlüğü, özgürlük için verdikleri
mücadele söz konusuydu. Bu durum maça fazlasıyla yansıdı ve oldukça gergin ve
tarihteki yerini alan bir maç oldu.
Maçta Macaristan’ın 4-0 lık üstünlüğü olduğu dakikalarda Macar
sporcu Ervin Zador ile Sovyet sporcu Valentin Prokopov arasında bir tartışma
yaşandı ve Prokopov Zador’a kan akmasına neden olacak sertlikte bir yumruk
attı. Akan kan sonucunda havuzda kırmızı rengin görünmesiyle birlikte maç
tamamlanamamış ve sonrasında maç Macaristan lehine 4-0 tescillenmiştir.
Yani Macaristan özgürlüklerinin kazanmasının ardından
olimpiyatta SSCB karşısında bir kez daha galip geldiler ve bir kez daha biz
özgür bir milletiz dediler.
Bu kanlı maçtan sonra Macar sporcu Ervin Zador ülkesine dönmek
yerine Amerika’ya gitmeyi seçti ve orada hayatı sürdürmek istedi. Ervin Zador
Amerika’ya giderek sadece kendi hayatını değiştirmedi. Yıllar sonra büyük bir
sporcu olarak anılacak olan bir adamın hayatını da değiştirdi.
Ervin Zador tecrübelerini aktardığı, iyi bir sporcu olması için
çalıştırdığı, hayatını değiştirdi o adam Mark Spitz idi. Ervin Zador Amerika’ya
gittiği sırada altı yaşında olan Mark Spitz on altı yıl sonra olimpiyatta 7
altın madalya almakla kalmadı yarıştığı her dalda dünya rekorlarını geliştirdi.
1972 olimpiyatına damga vuran 22 yaşındaki Mark Spitz tarihe yüzme dalında bir
efsane olarak geçmiş oldu.
İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması, Avrupa ülkelerinin güç kaybı
yaşaması, Amerika ve SSCB’nin güç savaşı, SSCB’nin Avrupa ülkeleri üzerinde
hakimiyetini kurması, Stalin’in ölmesi, ölüm sonrası Macaristan üzerindeki
baskının hafiflemesi, Macar halkının mücadele ederek özgürlüğünü kazanması,
Macaristan ve SSCB arasındaki gerginliğin olimpiyattaki su topu maçına
yansıması, Prokopov’un Zador’u yumruklaması, tüm bu yaşananlardan sonra
Zador’un Amerika’ya gitmesi, Zador ile Mark Spitz’in yollarının kesişmesi ve
sonrasında 1972 olimpiyatında Mark Spitz’in 7 altın madalyası ve 7 dünya
rekoru…
Hayatta her bir olay sonrasında iz bırakarak başka olayları
tetikliyor ve tarihin başka bir yöne gitmesine neden olabiliyor. Mark Spitz
belki yine iyi bir sporcu olacaktı ve o madalyaları yine alacaktı. Bilemeyiz
elbette ama kuşkusuz Mark Spitz’in bu başarısında Ervin Zador’un etkisi çok
büyüktür.
Spor böyle hikayelerle güzel…
Bu arada şunu eklemeyi
unutmayalım. 1956 olimpiyatında oynanan Macaristan –SSCB maçı 2006 yılında
Colin K. Gray tarafından sinemaya aktarılmıştır. O dönemi, o dönemin o maça
olan etkisini daha iyi anlayabilmeniz için Freedom’s Fury filmini izlemenizi
öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder