“Düşündükçe göz yaşlarımı tutamıyordum. Çok mutlu olacaktık,
sadece birbirimize ihtiyacımız vardı şu hayatta. Şimdi ben onsuz ne yapacaktım?
Kimle konuşacaktım, kimin yanında sıkılmadan, çekinmeden konuşacaktım? İyi bir
sevgili olamamıştım belki ama onu benim sevdiğim kadar sevebilecek kimse yoktu
ki. Bu duygularım yalan olabilir miydi? Ben uydurmuş, sonra da ben inanmış
olabilir miydim bunlara? Durduk yere dünyayı kendime dar ediyor olabilir miydim
yalanıma inanarak?”
Onunla kurduğunuz hayalleriniz aklınıza gelir.
Yaptıklarınız, paylaştıklarınız aklınıza gelir. Yapmak istedikleriniz, o
hayallerin başrolünde yer almak istediğiniz aklınıza gelir. Hissettirdikleri,
gülüşü, sesi, konuşması aklınıza gelir. Sizin elinizi tuttuğu anda kendinizi
farklı hissettiğiniz anlar aklınıza gelir. Size sarıldığında kendinizi onun
huzur dolu kollarına bıraktığınız aklınıza gelir. Göz göze geldiğiniz her an
size bakışından kendinizi gördüğünüz aklınıza gelir.
Onunla olmak istediğiniz, yapmak istedikleriniz zihninizde
dolanır durur. Mesela bir masa etrafında oturmuş akşam yemeği yemek üzeresiniz.
Solunuza bakıyorsunuz eşiniz, sağınıza bakıyorsunuz çocuklarınız… Herkesin yüzü
gülüyor, gözleri parlıyor ve birbirlerine öyle bakıyorlar ki o sevgiyi,
mutluluğu görebiliyorsunuz. O an işte olmak istediğiniz yerde olmanın vermiş
olduğu mutluluk ve gururla bakıyorsunuz sevdiklerinize. Çünkü tek istediğiniz o
mutlu, her ne olursa olsun bir arada olan, gülmeyi hiçbir zaman eksik etmeyen
sevdiklerinizle, eşiniz ve çocuklarınızla o mutlu aile profilini çizmektir.
Bir oda düşünün. Oda tamamen kitap-müzik-film üçlemesi ile
dolu olacak. O odada çocuklarınızla birlikte üç şairin aynı kadına aşık
olmasını ve o kadına şiirler yazmalarını kitaplardan öğreneceksiniz; müziğin
evrensel bir dil olduğunu ve müzikle her duyguyu karşındaki insana
aktarabileceğini, her ne olursa olsun devam etmenin ne kadar önemli olduğunu
söyleyen Bob Marley’i öğreneceksiniz; hayatta bazı kırılma anlarının olduğunu,
eğer hedeflerine ulaşmak istiyorsa hiçbir zaman pes etmemesi gerektiğini,
gerçek sevginin ne olduğunu filmlerden öğreneceksiniz.
Hayaller güzeldir evet ama bazen ne yaparsanız yapın, ne
kadar çaba gösterirseniz gösterin bu hayalleri birlikte gerçekleştirmek
istediğiniz insanın elinizden kayıp gitmesine engel olamazsınız. Bazen severek
ayrılırsınız, hala sol yanınızda onsan bir parça olmasına rağmen ayrılısınız
bazen de artık birbirinize duyduğunuz sevgi bitmiştir ve ayrılık kaçınılmazdır.
Onun sevdiği kitap ile karşı karşıya kaldığınızda, bir
kitapta ona dair bir ya da yaşadıklarına dair bir şeyler okuduğunuzda, hiç o
düşüncede değilken birden bir parça çalmaya başlayıp ne yapacağınız
bilemediğinizde, beraber izlediğiniz filme televizyonda denk geldiğiniz
an, beraber gittiğiniz tiyatro oyunları…
Ayrılık sebebiniz ne olursa olsun sol yanınızda bir şey
hissedersiniz. Kimimiz için özlem, kimimiz için nefret, kimimiz için sadece bir
gülümseme…Duygumuz ne olursa olsun ilk önce onu düşünürüz, paylaşılanlar
zihinde yolculuğa çıkar ve sonrasında son gelir aklımıza. İşte ondan sonra ne
hissedeceğimize karar veririz.
Pişmanlık mı, özlem mi, nefret mi yoksa sadece gülümseme
mi??
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder